21 Temmuz 2012 Cumartesi

ne yapıyorum ben?

ne yapıyorum bilmiyorum karanlık odamın aydınlığında, yerle bir oldu her şey bir anda. yetecek mi bu ya da bitecek mi bilmiyorum. yapılmaması gereken bir iş ertelenen belki. kendini kaybetmiş insanlar içinde mi kaybettim benliğimi yoksa kaybolan benliğim kendini kaybetmiş insanların arasında mı? yapılacakların yapılma sıklıklarıyla yapmamayı düşünme aralığı pekte yakın değil. daha çok yapmama isteği daha az yapıldığında yapılanlar çoğalırsa kurulu düzenin içine etme çabası da bir o kadar azalır.
görevler vardır yapılması birileri tarafından istenmiş. kendini kaybetmiş insanlar artık insan değiller. sıraya girmişler haklarını almak için, hakkına kail insanımsılar. bir düzen ki çarkları kirli pas içinde, ya döneceksin edebinle ya da dur diyeceksin sindirilme pahasına. 
özgürlük istemekle alınmaz, savaşmak lazım diyenlerin söyledikleri erincek insanlar tarafından söylenenlerin tamamının okunmamasıyla bitiyorsa, savaş başlamadan kaybedilmiştir. 
eğer mutluluk fazla geldiyse biriktirin ileride lazım olacak...

15 Temmuz 2012 Pazar

Hayaller...

Bir yaşam şekli belki, belkide sadece bahşedilmiş bir özellik… Alaledelikten uzak, belkide bayağı bazısına göre… güzel duygular güzel insanlardan kaynaklanıyorsa, güzel insanlar oldukça güzel duygularda yaşayacaktır. Hayatın zorluklarından yorulmuş dinlenmek istercesine gelmişse kapına seni sevdiğini söyleyen biri, yapma, etme her insan hak etmez mi tek bir şansı? Bitti demekle bitmez içindeki güzellikler bir insanın, yapamaz en basitinden en basit bir terk etmeyi. Sahi terk etmek öyle söylediğim gibi basit midir ki? Güzel sonla biten masallar hep masallardadır belkide herkesinde düşündüğü gibi. Neden masallar da yaşamıyorum öyleyse. Masallarda insanlar hiç acı çekmez diğimi. Olsa olsa mutsuzluklar vardır sonunun güzel olacağı mutsuzluklar… Masal içinde yaşamak… Öyle bir yaşamak ki hiç çıkmamak içerisinden… İçinde senin istediğin insanlar, ya da insan. Baş rolü olmayan bir masalda masallarını yaşamaya çalışan rejisörler. Gözlerinden bahsettim, beni benden aldığını, yüreğimde bir yangın yaktığını. Hayallerimin ana fikrinin gözlerinde oluştuğunu ve gülüşünden. Seni görmediğim bir gün benim için yaşanmamış gibi. Nasıl olduğunu sormak isteyip de yapamadığım anlarım günlük heyecanlarım. Dostluklar isimsiz başlarmış yeni fark ettim. Dost olanlar bir birlerini bilmeden daha bi güvenirmiş yalnızlıklarının güzelliğine… Yalnızlıkların güzelliği oluyor sorma neden, nasıl diye… Sormayacaksın zaten biliyorum… Yine giydim kendimi kendi üzerime. biraz dar geldi… Beni ben yapan kendimmişim meğersem. beni değerli yapan ben değil kendimmişim. Evet tekrar söylüyorum kendime defalarca söylediğim gibi… Defalarca söyleyişime muhalif bir karşılık verse de ben, usanmadan söylüyorum tekrar tekrar. Yapamıyorum biliyorum ve artık yapmıyorumda… Çünkü yapsam da yapmasam da aynı… Silmiycem artık yazdıklarımı, hayatımdakileri, hissettiklerimi… Çünkü biliyorum artık değişimin bana uğramayacağını ve hayallerimin hep hayallerimde kalacağını…

Eylül 2011

Olması gerektiği gibi

yaz gününde rüzgarımsın benim, kışın sıcağım, 
dört mevsim  olmazsa olmazım,
varoluşumda bir parçasın,
aldığım nefesimin teminatı
her şeyimdin benim
ama
tutmadın ellerimden,
düşüyorum bir sonsuzluğa,
ama şunu bil ki,
sensiz olmaz
sanma ki yaşıyorum artık,
bir yerim yarım,
suç sende değil haklısın,
haklılığın değiştirmiyor sensizliğimi, 
değiştirmiyor hızı, ivmeyi
düşüyorum yalnız,
tek başına,
olması gerektiği gibi

Eylül 2011

Eski bir hesaplaşma

hüzünlü bir gece yarısı…
neden kendime eziyet ediyorum?..
her şeyin daha güzel olacağı garantisi yokken bir şeyleri göze almak istiyorum artık…
gerçekten istiyor muyum?…
neden bu kadar saçmalıyorum…
amacım nedir?…
bir insanı düşünürken ağladıysam…
diyeceksiniz ki ne olmuş…
ben ağlayamayan biriyim…
ve onu kaybetmemişken gelen göz yaşlarım onu kaybetmeme neden oldu…
öyle bir acı ki kaybetmeyi istemek…
istenmemen gerektiği için, vazgeçmek…
dünyada sadece o yok biliyorum…
ve unutuyorum artık zaten…
biliyorum, biliyorum çok büyütüyorum içimde…
o kadar da acı veren bişey değil bu…
insan yüreğinde bir yer verdiği birini oradan indiremiyor…
ben ne kaz kafalı biriyim öyle değil mi…
herşeyi kendi içimde kendi kendimle yaşıyorum…
bu yazdıklarım bile benim için…
ben başlatıp yine ben bitiriyorum…
-sen mi bitiriyosun?
-evet, ben bitirdim.
-Allah aşkına sen gerçekten buna inanıyo musun?
-…
-tamam, tamam. yani sen bitirmedin. zaten bitmesi için gerekli zemin hazırdı, istersen bitirmezdin tamam ama sen bitirmedin ki…
-tamam. beni yalnız bırak lütfen…
ben başlatıp yine ben bitiriyorum içimdeki yangını her defasında…
yanlış anlaşılmaktan korkmak,
belkide sevgiyi hak etmediğimi düşünmekti suçum…
sahi yaa kim severdi beni, bana göre…
düşmüşseniz bir kuyuya kendinizle, kuyudan çıkmaya çalışmak yerine oturup konuşursunuz kendinizle suç kimde diye…
benimki de o hesap, kendimle başım dertteydi düştüğümde…
suçluyum ve bu suçu itiraf etmem bir işe yaramayacak biliyorum…
hayatta sonradan açı çekeceğim bir çok karar aldım ve uydum hep…
yani elimden geldiği kadarıyla…
bunlardan caymalımıyım bilmiyorum…
her gün biraz daha kaybediyorum kendimi kendimde…
susmak istemiyorum…
sanırım ben ne istediğimi bilmiyorum…
biliyorum da…
cesaretim eksik belki, belkide kendimden utanıyorum…
yardım edecek kimse yok biliyorum…
sadece ben bana yardım edebilirim…

Eylül 2011 

13 Temmuz 2012 Cuma

Zor zanaat beklemek...

Hiç hazır değilim aslında, o kadar korkuyorum ki, ödüm patlıyor geri gidersin diye. Sahip olmadan kaybetsem daha az canım yanar gibi geliyor. Gelme demeye de dilim varmıyor ki, sensizlik ölümden beter. Hani acelen vardır durakta otobüs beklersin de gelmez ya, zaman geçtikçe daha geç kalırsın ama beklemekten de vazgeçmezsin, zira o kadar çok beklemişsin ki ha geldi ha gelecek. İçini bir huzursuzluk kaplar, yerinde duramazsın bir aşağı bir yukarı yürür kafandan binlerce farklı gidiş yolu düşünürsün. Ama yine de beklersin ya, işte seni öyle bekliyorum. Geleceğini bilmek huzur verse de her geçen gün daha zorlaşıyor beklemek.

hadi gel artık...

Sağ salim gel artık, tek başına çıktığın o uzun seyahatinden. Gelirken getirdiğin güzel şeyler yüzünden mi bu kadar yavaş gelişin. Yoksa seni daha çok özlememi istediğinden mi?
Dört gözle bekler oldum odamı aydınlatan bilgisayarımın başında. Sen yokken en çok yaptığım seni unutmak. Ne kadar çelişkili de olsa sensizliğe ancak böyle katlanıyorum.
Yapcak o kadar çok şeyimiz var ki geldiğinde, hiç birini planlamadım. Seni kurduğum hayallerin içerisinde boğmak, yıpratmak istemdim. Sen öyle farkılsın ki, hiç kimseye benzeme istiyorum.
Hiç kimseyle yaşayamayacağımı yaşamak, konuşacak o kadar çok şey varken, gözlerinin içinde susmak istiyorum. Seni çok özledim, daha çok var mı gelmene? Penceremin önündeki saksı bile seni bekliyo çiçeklerini açmak için.
Sensiz bırakma artık, hadi gel artık...

8 Temmuz 2012 Pazar

jehan barbur - tesadüf.


tek tek sıralanmış her şey
doğmak için hayata
çok zor bulunurmuş elbet
tesadüfler bu dünyada

bakınmak yok aranmak yok
belki sensin sırada
karanlık çok aydınlık yok
el yordamı yaşamda

bil ki unutulur her şey
yazmayınca kağıda
yaz ki yenilensin senle
tarih olmak boşuna

bakınmak yok aranmak yok
belki sensin sırada
karanlık yok aydınlık çok
el yordamı yaşamda

hadi git
zamanın yoksa git
"senin için" deyip kalma git
sızlanıp boş yere ağlamadan
iyisi mi sen git

gitmek isterken
sıran gelir de bir tesadüf olmak için
beklemez misin?
yazılmış bu oyunda eğer bensem eşin
gitmek isterken

hadi git
zamanın yoksa git
"senin için" deyip kalma git
sızlanıp boş yere ağlamadan
iyisi mi sen git
zamanın yoksa git
"senin için" deyip kalma git
sızlanıp boş yere ağlamadan
iyisi mi sen kal.

6 Temmuz 2012 Cuma

Gel artık

Düşünmekten yorulan insanlar arayışın kalbinde kendilerini kaybetmiş insanlardır bir bilenin söylediğine göre. Neydi bizi biz olmaktan alıkoyan dersen, sensin demek istiyorum yalnız ve karanlık odamın havasız kuytularında. Bir gösteriş merakı benimkisi bir beğenilme isteği. Kim için yazıyorum kime yazıyorum bilinmesin isterken, sürekli merak içinde bırakmak istiyorum takip etmeyen seyircilerimi. Aynı anda mutlu olmak istiyorum sevdiğim insanların kahkahalarını duyarak. Uzak bir memleketin sıcak bir yazında ayrı ayrı serinlemek istemiyorum artık, yakarışım kendimden başkasına değil. Zira duymayan kulaklarım var anlamayan beynim. Görmeyen gözlere sahibim benliğimse hain. Ne olur bitmesin bu içimdeki sevme isteği. Bulamasam da kimseyi, belki yeterim kendime.

Geceleri uyumaktansa dinlemek istiyorum seni, hangi yalnızlığı bekliyorsun bilmem ama gelmene yakın haber yolla hazırlanayım.

1 Temmuz 2012 Pazar

Dön artık...

Özelsin dedim ya işte daha neden kurcalıyorsun . Sen herkes için özelsin özellikle de kendin için. Hayata geldiğin gün ne kadar çok kişi sevindi senin için bi hatırlasana? Tabi hatırlayamazsın, böyle zamanlarda mutlu anlar hiç hatırlanmaz ki? hem sen o zaman bebektin daha ne olduğunun bile farkında değil etrafına gülücükler saçıyor, herkese derdini tasasını unutturuyordun.  Ne oldu biliyor musun? başından kötü bir şeyler geçti sadece o kadar. Hatırlaması dahi acı veren kötü şeyler. Ama pes etmek yakışıyor mu sana? Yaşadıklarını içinde saklayıp kendini heba etmen hiç yakışık kalıyor mu? Düşünsene bi bir çöp poşetini evin tam ortasına koyarsan orada 2 gün dahi durulabilir mi? 2 dakika duramazsın. O halde neden yapıyorsun bunu kendine. Geçmiş değişmez, geçmiş iyi kötü günlerle arkanda kaldı. Artık temizlik zamanı, al eline süpürgeyi, başla ilk başta evinin tam ortasından, kalbinin merkezinden. İnsan üzüldüğünde vücudundaki hücreler dahi üzülürmüş ve oksijenleri almayıp temizlenmezlermiş. Böyle zamanlarda insanın içinde bir burukluk halsizlik baş gösterir. Sanarmış ki bu dert kendisine çok geldi. Vücudundaki milyarlarca hücreye ne yaptığının farkında bile olmadan naletler okurmuş ağrıyan başına. şişen gözlerine. Etme artık yeter, bu kadar üzülmek yeter. dön artık o güzel hayaller kraliçesi olduğun zamanlara. Odanda yatağının üstünde kurduğun hayallerine. Masmavi gök yüzündeki küçük bulutlarda kurduğun hayallerine. Dön artık kendine. Seni bekleyenler var, dön artık...

Sahip çık...

Durma hadi ağla, sana engel olmayacağım bu kez, eğer kaldıysa hala gözlerinde yaş, durma hiç. Daha ne kadar kendine eziyet edeceksin? zaten yeterince zarar vermedin mi? Gelmedi mi artık toparlanmanın zamanı?  Bu yaşadıklarını bir koz olarak kullanmanın zamanı gelmedi mi? Hayat bir şey öğretmişse eğer sana, alır elinden bir şeylerini, eğer sözden laftan anlamıyorsan, bu sana haktır. Allah iyi insanlar çıkartsın karşımıza her zaman. Hayata bir kez geliyoruz ve onuda üzüntüyle kederle geçirmek neden? Neden yapıyorsun söyle ha neden? Canını sevdiğim neden? özelsin işte seçilmişsin gelmişsin dünya ya sana verilen bu hayatı yaşıyorsun keyfine göre. Kimse senden ehliyet istemiyor kimse bu bedende yaşamaya hakkın var mı diye denetlemiyor. Emir komuta sende daha nasıl anlatayım, yeter artık gel artık kendine. Bir kendine bak birde kendine yaptıklarına. İstemek sadece yapman gereken belki, belki de isteyebilmekte. Yapma böyle artık, bir ses ver bir kıpırda  hayat senin başkasının değil.  Kim için ağladığını, kimin seni bu hale getirdiğini değil neden bir daha bu hale gelmeyeceğini söyle kendi kulaklarına. Olanları hatırlama olacakları hatırla. Kendini korumak istiyorsan bırak kim ne derse desin. Hayat senin, kimsenin değil. Kimse senin istemediğin bir şeyi yapmaz, yapmaya hakkı yok. Bu hakkı kendinde görenlere en iyi cevabı verecek sensin. Unutma zalimler kadar kötü olmak gerek bazen özgürlüğümüze sahip çıkmak için.

kara bulut...

Gözlerini kısmış bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor, ışığa bakamadığından değil gözlerini kısması, ağlamaktan. tek isteği anlaşılmak ve anlattığına bir ortak bulabilmek belki. Belkide bir çareydi aradığı günler saatler boyunca çektiği acıya. Hiç bir değeri yoktu olanların başrolündekinin yok olması silinmesi. Yaşananlar hava gibiydi her an içine çektiği ve her çekişte geçtiği her yeri yakan kavuran. Ne olacaktı artık? Neydi bu olanlar, bir anlamı var mıydı yaşananların? Tekrar eskisi gibi olacak mıydı acaba? her şey yoluna girecek miydi? Bir uçurma gördüğünde gök yüzünde yine gülümseyebilecek miydi? Düştü bakışları. Hayata daha sıkı tutunması gerekirken vücudu bırakıyordu bir bir onu. Hiç farkında değildi kendisine yaptığı haksızlığın. O sadece kendisine yapılan haksızlığı düşünüyor ve düşündükçe kahroluyordu. Bu kahroluş hayatını daha da berbat ve çekilmez yapıyor bunun farkında bile olsa kendisinde güç bulamıyordu. Düşünmek öldürüyordu, yaşarken ölüyordu fark etmeden. yaşarken ölüyordu.

Bir kara bulut belirdi gök yüzünde. Gözünü alan güneşi kapatıp çevresini görmesine yardımcı oldu. Artık çevresini daha iyi seçiyor ve daha iyi algılıyordu. Bir karartıydı sadece o bulut parçası ama daha iyi görmesini sağlamıştı etrafını, olanları algılamasını sağlamıştı. Şükretti haline, hayatına, başına gelenlere. Daha kötü olmadığı için ve daha güçlü olması gerektiğini hatırladığı için şükretti.